Olumlu düşüncenin gücü
“Vaktiyle iki fare bir yoğurt kovasının içine düşmüş. Farenin biri: Eyvah! bu yoğurdun içinde boğulup gideceğiz, ne yapsak buradan çıkamayız diye düşünüp ölümü beklemeye başlamış, diğer fare ise çıkamasam da çıkmak için çaba göstermem gerekir diye düşünüp yoğurdun içinde eşelenmeye başlamış. Derken fare eşelendikçe yoğurdun üstünde yağ tabakası oluşup yoğurt iyice sertleşmiş, fare de bu yağ tabakasına basıp dışarı atlayarak boğulmaktan kurtulmuş.”
Çoğu insan yaşadığı ya da yaşayacağı olaylar ve durumların hep olumsuz tarafını görme eğilimindedir. Yapacakları bir iş görüşmesinin, girecekleri bir sınavın, gidecekleri bir gezinin sürekli olumsuz taraflarını ele alırlar ve yaşanacak aksaklıklar üzerine odaklanırlar. Bu olumsuz beklenti ve performans kaygısı nedeniyle de hayatlarının çeşitli evrelerinde olumsuz beklentilerine uygun olarak başarısızlıklar yaşarlar.
“Büyük bir ayakkabı firması iki satış elemanını tatil için bir adaya göndermiş. Satış elemanları bakmışlar ki adada kimsenin ayakkabısı yok, biri patronunu arayıp burası çok geri bir memleket ben hemen dönmek istiyorum demiş. Diğeri ise patron burada kimsenin ayakkabısı yok bana hemen gemiyle çok miktarda ayakkabı gönderin satayım demiş.”
Olumsuz düşünce, insanın olaylar karşısında iyimser davranamaması ve aksaklıklara odaklanması sonucunu doğururken, olumlu düşünce ise kişinin çözümü imkansız gibi görünen durumlarda bile bir çıkar yol bulmasını ya da en olumsuz duruma bile olumlu bir anlam yükleyerek olayın iyi taraflarını görebilmesini sağlar.
Yarım su bardağına bakan bir kişinin bardağın yarısı boş demesi olumsuz düşünceyi gösterirken, bardağın yarısı dolu demesi olumlu düşünceyi gösterir. Çevremizdeki çoğu insan bardağın boş tarafını görme alışkanlığına sahip olduğu için günlük hayatında yaşadığı aksaklıkların da olumsuz tarafını görme eğilimindedir. Oysaki yaşanan aksaklıklar, içinde bir çok fırsatı ve olumlu sonuçları da barındırıyor olabilir.
Televizyon ve gazetelerde uçak ya da araba kazasında hayatını kaybeden insanların haberlerini görüyoruz. Bu kazalarda hayatını kaybeden insanlar kadar kaza yapan bu araçları son anda kaçırdığı için kurtulanların haberlerini de zaman zaman duyuyoruz. Kaçırılan bir otobüsün ardından üzülen kişi otobüs kaza yaptığında otobüsü kaçırdığına sevinebiliyor.
Bu da bize gösteriyor ki “bize hakkımızda kötüymüş gibi görünen bir çok şey aslında bizim için iyi olabilir yine hakkımızda iyi gibi görünen bir çok şey de kötü olabilir.”Bunu çoğu zaman biz bilemeyiz.
İşte bu nedenle günlük hayattaki aksaklıklar ve olumsuzluklar karşısında sabırlı olmak, hemen üzüntüye kapılmamak ve yaşanan durumun olumlu taraflarını görmeye çalışmak ruh ve beden sağlığımız açısından önemlidir.
Olumlu düşüncenin insan bedeninde de önemli etkilere sahip olduğunu bir plasebo(taklit ilaç) deneyi net bir şekilde bize gösteriyor. Yapılan deneyde baş ağrısı nedeniyle hastanede yatan iki gurup hastadan ilkine ağrı kesici enjekte ediliyor, diğer gruba da ağrı kesici enjekte edildiği söyleniyor fakat enjekte edilmiyor. Bir süre sonra her iki grubun da baş ağrıları kesiliyor. İlaç verilmediği halde ilaç aldığını sanan grup iyileşeceğine o kadar inanıyor ki beyinden endorfin hormonu salgılanıyor ve bu ağrılarının kesilmesini sağlıyor.
Yine özellikle bizim toplumumuzda yaşlılar arasında yaygın olan iğnenin hapa oranla daha tedavi edici özelliğinin olması, yakan iğnelerin yakmayan iğnelere göre daha iyileştirici olacağı inancı vardır. Oysaki bu tamamen ilaçların iyileştirip iyileştirmeyeceğine olan inançla ilgili bir durumdur ve insanlar böyle inandıkları için de yakan iğne yakmayan iğneden daha çabuk iyileştirir.
Kanser gibi iyileşmesi zor hastalıklarda da olumlu düşüncenin önemi büyüktür. Kişi iyileşeceğine inanırsa beyin seretonin, endorfin gibi salgılar salgılayarak vücudun bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Böylece kanserin iyileşmesi de kolaylaşır.
İşte tüm bu nedenlerle “güzel düşünen güzel görür ve güzel gören hayatından lezzet alır.”
