Duygusal yeme nedir ve nasıl tedavi edilir

Duygusal yeme sendromu ya da duygusal yeme bozukluğu, içteki boşluğu doldurmak için yeme, sıkıntıdan, stresten yeme kavramlarını popüler kılan, sosyal ve endüstriyel değişimlerin bireylerin psikolojisine yansıma şekli olarak açıklanabilir.Yaşam koşullarının zorlaşması ile birlikte stresin artması, uzun çalışma saatleri, yüksek beklentiler, gerçekleşemeyen hayaller, yaşanan hayal kırıklıkları, ilişkilerde yaşanan kopukluklar, iletişim problemleri, yorgunluk gibi sorunlar, sağlıklı şekilde çözümlenmediği ya da baş edilemediği takdirde yemekle olan ilişkimizi etkileyebilir.

Duygular ve yemek ilişkisi

Neden yemek yeriz

Bir şeyleri kutlamak için yemeğe gitmek, gelen misafire        yiyecek bir şeyler ikram etmek, komşudan gelen yiyecek dolu    bir tabağı başka bir yiyecekle doldurup iade etmek, cenaze   evlerine, düğün evlerine yemek dolu tencereler göndermek   gibi yemeğin yer aldığı birçok durum ve gelenek vardır   kültürümüzde. Örneğin durmadan yemek konuşulan, sabah kalkarken öğlen ne yeneceğinin tartışmasının yapıldığı bir ailede büyüyen çocuğun düşünce sisteminde yer edinilen yemek kavramı yetişkinlik dönemini de etkileyebilir.Böylece yemekle olan ilişkisi daha takıntılı bir hal alır.
Duyguların fazla ifade edilmediği, bireylerin birbirleriyle yeterince etkili iletişim kuramadığı, stres ve sıkıntıyla baş etmek için tatlı, pasta veya dondurma yenilen bir ailede yetişen çocuk da aynı şekilde davranmayı öğrenecek ve hayatının ileriki dönemlerinde de duygularıyla baş edemediği zamanlarda, kendini ifade edemediğini
düşündüğü zamanlarda yemeğe sığınan bir yetişkin haline gelecektir.

 

Yeme davranışı fizyolojik, duygusal ve çevresel- kültürel faktörlerden etkilenerek şekillendiği için oldukça karmaşıktır ve normal yeme, duygusal yeme, bozuk yeme gibi durumları ayırt etmek zorlaşabilir. Örneğin durmadan yemek konuşulan, sabah kahvaltıdan kalkarken öğlen ne yeneceğinin tartışmasının yapıldığı bir ailede büyüyen çocuğun düşünce sisteminde yer edinen yemek kavramı yetişkinlik dönemini de etkileyebilir. Böylece yemekle olan ilişkisi daha takıntılı bir hal alır.

Normal yeme ve  sağlıklı yeme arasındaki fark nedir


Normal yeme ve sağlıklı yeme kavramları birbiriyle sık sık karıştırılır. Sağlıklı yeme, beslenme uzmanları ve hekimler tarafından yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılmış bedensel ihtiyaçları en iyi şekilde karşılayan beslenme şeklidir. Sağlıklı yemede kişinin ne yediği, ne kadar sıklıkla yediği, aldığı besinin içeriği önemlidir. Normal yeme kavramı ise kişinin yeme davranış şeklini ve yemekle olan ilişkisini temel alır; yemek hakkında ne düşündüğü, ne hissettiği fiziksel ihtiyaçların ötesinde duygusal ihtiyaçlarını karşılarken yemekten destek alıp almadığı en belirgin belirleyici özelliklerdir.

Yemek seçimi

  1. Fizyolojik, psikolojik, kültürel, dini birçok faktör yeme alışkanlıklarında ve yemek seçiminde etkilidir.
  2. Kişinin bulunduğu ülkenin coğrafyası, ekonomisi ve gelişmişlik düzeyi yeme seçeneklerini etkiler. Kuzey ülkelerinde daha çok balık tüketilmesi gibi.
  3. Biyolojik durum yani vücudun ihtiyaçlarına cevap vermek ya da herhangi bir rahatsızlığın olması ona göre beslenmeyi gerektirir.
  4. Psikolojik durum, yani kişinin duygu durumu yeme davranışına etkilediği gibi yemek seçiminde de etkendir.

Çocukluktaki beslenme alışkanlıkları, okul ve arkadaş çevresi ile medyanın da yemek seçiminde rolü vardır.

Yemeğin anlamı
Yemeğin her birey için ayrı bir anlamı olabilir;

  1. Fizyolojik açlığı bastırma
  2. Duygusal açlığı bastırma
  3. Yemekle özdeşleşen farkına varmadığımız şeyler (Örneğin, sinemaya gidildiğinde mutlaka patlamış mısır, ders çalışırken ya da iş yaparken kuruyemiş, çay içilirken kurabiye ya da bisküvi yenmesi gibi.)

‘Durumlar’ ver onlarla özdeşleşen ‘yemekler’ aslında tamamen kişinin kafasında yaratmış olduğu bağlantılardır.
O anla bütünleşen yemek yenmediği zaman kişi aynı tadı alamayacağı yanılgısına düşebilir. Oysa o andan ne kadar tat alıp almadığı kişinin ne yediği ile alakalı değildir. Eğer o andan zevk alması tamamen yediği yiyeceğe bağlı ise orada bozuk bir yeme davranışından bahsedilebilir.

Yemek yeme ve psikolojik durum arasındaki ilişki

1- Yemek ve stres ilişkisi

Stres altındayken yemek yemek birçok kişinin ortak sorunudur. Özellikle hayatlarının büyük bir bölümünü kilolarına dikkat ederek geçiren bireyler stres altındayken yemeğe yönelmeye daha çok meyillidirler. O an önemli olan ellerindeki işi bitirmek ve o stresten bir an önce kurtulmaktır, dolayısıyla ne yediklerini fazla hesaplamadan, yemeği kendilerine hak görerek aşırı yeme atakları yaşayabilirler.
Yemek, stres altındayken kişiyi geçici olarak rahatlatır. Stres yaratan durumdan kurtarmaz ama o an düşünmeyi belli bir süre engelleyebilir. Aynı zamanda yemek insanı oyalar, pek çok kişi özellikle bir iş üzerinde uğraşırken ya da bir şey okurken, yazarken, çizerken, bilgisayar karşısında ödev ve proje yetiştirirken yemeye yönelebilir.
Kişi birkaç kere stres altındayken yemek yiyip rahatladığını hissederse, hayatının geri kalanında kendisini stres altında hissettiği her an yemek yemeyi alışkanlık haline getirecektir.

Stres kontrol yöntemi olarak yemeği kullanan birinin ağzından
“Beni en çok zorlayan şey, stresli ve yorucu bir günün sonunda eve geldiğimde kendimi yemekle rahatlatmak. Bir güzel televizyonun karşısına oturup, önce normal öğünümü yiyorum; derken kaçamak tatlıma geçiyorum, sonra da buzdolabındaki en masum atıştırmalıktan başlayıp ne bulduysam yemeye devam ediyorum. Bu ‘yerine koyacak başka bir aktivite’ konusunu yaklaşık 10 yıldır düşünüyorum ama hiçbir şey yemek kadar kalıcı ve kolay bir alışkanlık halini alamıyor. Yeme bozukluğu olmayan insanlar gerçekten yemek yiyerek rahatlayanlar kadar kendilerini rahatlatabiliyorlar mı? Ve nasıl? Hangi aktivite insana yemeği unutturur? Ne kadar keyifli olursa olsun sonunda yemeğe dönmek hep çok kolay geliyor.”

2- Yemek ve öfke ilişkisi


Birisine kızıp hırsla yemeğe saldırmak, sanki ağzında o kişiyi çiğniyormuşçasına dişleri öfkeyle lokmalara geçirmek duygusal yeme ataklarından en belirgin olanıdır.
Bir şeye öfkelenip bunu söyleyememek, bir şekilde ifade edip bünyeden çıkartamamak aşırı yeme şeklinde sonuçlanabilir. Ne var ki kişinin önündeki yemek bitince öfke bitmez, maalesef devam eder. Birikir ve büyür, daha fazla yemek olarak geri dönebilir.
Öfkenin ya sözle ya da yazarak ya da bedensel aktiviteyle bünyeden sağlıklı bir şekilde çıkartılması yararlı olabilir.

3- Yemek ve cinsellik arasındaki ilişki

Toplumda, medyada bazı yiyeceklerin cinsellikle bağdaştırıldığını görürüz. Özellikle dondurma ve çikolata reklamlarında kullanılan sloganlar, “baştan çıkarıcı, cezp edici” gibi cinsel çağrışım yapan sözcüklerle örtülüdür. 
Cinsel fantezilerin içine çikolata içerikli besinleri eklemek de yemeğin cinsellik içeren kısmını ortaya koyar. Ayrıca çiftlerin yemeğe çıktıkları bir akşamın sonunda seks yapması yemek ve cinselliğin özdeşleştiği durumlar arasında sayılabilir.
Cinsellik haz verir, yemek de öyle…İkisinin de benzer ve ayrışan özellikleri vardır.
Erkekler ilişkilerde ve yemekte olabildiğince tüketmeli, kadınlar ise olabildiğince kısıtlamalı anlayışı toplumda kabul görmektedir.    
Toplumda iyi kızlar evlenmeden cinsel ilişkiye girmez. Erkeklerin ise ne kadar fazla ilişkisi olursa o kadar iyidir. Bu durum söz konusu yemek olunca da devam eder. Erkek adam çok yer, çok içer. Bir erkeğin diyetteyim demesi, kız gibi diyet yapıyor düşüncesinin kafada belirmesine neden olabilir.
Cinsellik ve yemek arasındaki bağ erkeklerin kadınları etkilemek için başvurdukları yöntemlerde de görülebilir. Erkek etkilemek istediği kadına, ‘Cuma gecesi bana gelir misin, sana yemek pişiririm’ diyebilir. Erkek bu davranışıyla yüksek not alır, çünkü yemek pişirilebilen bir erkek kadın için evcimendir. Erkek için ise ‘yemek pişirmek’ bir kadını daha kolay etkileme yöntemidir. Cinselliğe giden yolda yemek, anahtar kelime olabilir.

4- Sevgi ve yemek ilişkisi

Kadınlar sevdiği erkeklere yemekler yapar. Çocuklarına olan sevgilerini en sevdikleri yemeği yaparak gösterirler. Tatlı yemek tatlı konuşmakla özdeşleştirilir. Romantik akşam yemekleri, yatağa getirilen kahvaltılar sevgi göstergesi olarak kabul edilir. Birlikte yemek yemek, yemek yerken sohbet etmek de yemeği sevgiyle bağdaştıran örneklerdir.

5-Sosyal iletişim ve yemek

Bir şeyler yiyip içmek sosyalleşme için en sık kullanılan araçlardan bir tanesidir. Yemek sofrası aile bireylerinin bir araya gelip sosyalleştiği bir ortamdır. İnsanların birlikte dışarı çıkıp bir şeyler yiyip içmesi, yemeğe misafir çağırmak, bayramlarda tatlı ikramlarının olması, sosyal ortamlarda atıştırılacak bir şeylerin ortaya konması yemeğin sosyal iletişim boyutuna örnek olarak gösterilebilir. Doğum anından ölüm anına kadar kişinin sosyal iletişim halinde olduğu birçok alanda yemek önemli bir yer tutar( sabah kahvaltısı, brunch, sabah kahvesi, 5 çayı, iş yemeği, romantik yemek, aile yemeği, nişan yemeği, sünnet yemeği, düğün yemeği vb.).Kilo vermek, diyet yapmak ya da takıntılı yeme davranışından, düşüncesinden kurtulmak bu nedenle sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü yemek yemek sadece “yemek yemek” değildir.

Duygusal yeme bozukluğu tedavisi

Duygusal yeme bozukluğu tedavisi için hastada yeme davranışına neden olan ve altta yatan sorunların çözülmesi gerekmektedir. Hastanın kişiler arası ilişkilerinin düzeltilmesi ve sorunlarının giderilmesi, duygularını yemekle değil normal şekilde yaşamayı öğrenmesi önemli faydalar sağlar. Aşağıdaki vakanın tedavisinde psikodinamik psikoterapi ve aktif müdahaleleri terapotik bir modelle bütünleştiren bir yol izlenmiştir.

Yeme bozukluğu tedavisinde bozuk algıyı değiştirmek

Yeme bozukluğu olan kişinin bedeni, duygusal ve sosyal hayatı yeme davranışındaki anormallikler tarafından zarar görür. Günlük hayatı yeme biçimini değil, yeme biçimi günlük hayatını etkiler. Örneğin, arkadaşları ile dışarı çıkmadan önce gittiği yerde ne yiyeceğini düşünüp ona göre programa katılıp katılmama kararı almak, yemek düşündüğü zaman kaygılanmak o kişinin yemekle ilgili bir problemi olduğuna işaret eder. Kişinin bedeni, kilosu ne yediği ve aldığı kalorilerle ilgili takıntıları duygu durumunu etkiliyorsa, arada bir bozuk yeme davranışı gösteren birine kıyasla bu kişide yeme bozukluğu olduğu söylenebilir. Yeme bozukluğu olan kişilerin, çoğunlukla, kendi bedenlerini algılamalarında yanılsamalar vardır. “Şişmanım, başarısızım, kendimden nefret ediyorum, vücudum iğrenç, her tarafımdan yağ fışkırıyor…Bu benim suçum, Kontrolsüzüm. Yeme bozukluğunu hak ediyorum.”

Yemek ya da yememek

  Duyguları kabul etmek

Duygularla ilgili inanç ve düşünceler  çoğu zaman öğrenmeyle oluşur. Kişi büyürken ailesinin verdiği tepkiler bulunduğu sosyal ortam gibi etkenler her bireyin duygularla ilgili düşüncelerini etkiler. Bu düşünceleri ortaya çıkarmaya çalışırken ailenin, yetiştirilme biçiminin, sosyal çevrenin ne şekilde etkili olduğu göz önünde bulundurulursa daha rahat yol alınır. Acı hissetmek insani bir durumdur ağlamakta acıyı gösterme ve rahatlama şeklidir. Acı bastırıldıkça başka bir şekilde ortaya çıkma olasılığı vardır. Özellikle de yemek, acı ve sıkıntı gibi duyguları bastırmak için kullanılabilir. Eğer bu alışkanlık haline gelirse de herhangi bir yeme bozukluğu oluşabilir. Örneğin üzülmenin ve ağlamanın zayıflık olduğu inancıyla yetiştirilmiş bir çocuk yetişkin olduğu zaman aynı doğrultuda düşünebilir ve üzüldüğü zaman bu duyguyu kabullenmemeye çalışır. Ama eğer duygularıyla ilgili kendi düşünce sistemini sorgulamaya başlarsa belki de üzülmenin ve ağlamanın o kadar kötü bir şey olmadığını, bir zayıflık göstergesi olmadığını anlayabilir ya da her zaman güçlü olmaya çalışmanın, güçlü görünmenin kendisi için ne kadar yorucu olduğunun farkına varabilir. Bu noktada kendi duygularını kabul etmesi ve onları sağlıklı bir şekilde yaşaması, yemekle olan ilişkisini düzenleyebilir ve bedenine bakış açısını daha olumlu hale getirebilir.

Duygulardan korkmak

Yemek genellikle hissetmek istemediği noktada kişinin en kolay ulaşabileceği kaçış yöntemlerinden bir tanesidir. Acı duymak, saatlerce ağlamak, bağırıp çağırmak, olaylar karşısında kontrolsüz ve çözümsüz olmakla yüzleşmek yerine bir paket cips, kurabiye, kek veya çikolatalı dondurmaya gömülmek daha cazip gelir. Ve insan genelde kendinden geçmiş gibi bir şeyler yeme halinin altında yatan gerçek sebebin belli duygular olduğunun farkında değildir.   Ebeveynlere öfkeyle büyümek, bu öfkeyi kelimelere dökememek ya da ifade edilen öfkenin bastırılmaya çalışılması, bir kişiyi öfkesini yiyerek bastırmaya çalışan biri durumuna getirebilir.

Vaka örneği

Lisa 22 yaşında, orta sınıftan bir ailede çok beklenen bir ikinci çocuktu. Ağabeyi ondan 7 yıl önce doğmuş ve Lisa’nın annesi yıllarca denemiş olmasına rağmen Lisa’ya olan hamileliğine kadar gebe kalamamıştı. Annesi Lisa’nın ihtiyaçlarını önceden tahmin ederek onları karşılamak için kendini hazır tutmuştu. Lisa’ya elindeki her işte yardım etti ve herhangi bir deneyimin nasıl daha başarı ile gerçekleşebileceği konusunda fikirleriyle katkıda bulunmaktan geri kalmadı. İkisinin beraber gerçekleştirebilecekleri projeler yarattı ve Lisa’yı daima yanında tuttu. Lisa’nın babası yoğun bir şekilde yeni filizlenmekte olan bir iş atılımı üzerinde çalışıyordu.Tutarlı ve güvenilirdi, fakat aslında pek de ortalıkta değildi.

Lisa çocukken normal kilodaydı ve görünürde bir yeme problemi yoktu. Ergenliğin gelişimsel değişimleriyle, aile değerlerinden engellenemez ayrılıklarla karşı karşıya kaldığında, Lisa’nın zorlukları ortaya çıkmaya başladı.Lisede kilo almaya başladı ve ikinci senesinin sonunda 4,5 kilo fazlası vardı. Sınıfındaki bir çocuğun alaycı yorumu (biraz tıknazlaşıyoruz Lisa) yoğun bir zayıflama perhizi için ilham oldu ve ertesi yıl boyunca kilo vermesiyle sonuçlandı. Üçüncü sınıfın sonunda Lisa, 13,5 kilo vermişti.1.71cm boyla, artık 47,5 kg geliyordu ve 4 aydır adet görmüyordu.Lisa’nın ebeveynleri oldukça telaşlanmışlardı ve Lisa’nın annesi ilk defa ne yapacağını bilmiyordu ve onu bir terapistle görüşmesi konusunda teşvik etti. Psikoterapide Lisa’nın önceden fark  edilmeyen duygularının ifadesine olanak tanınmasıyla- sınıf arkadaşları arasında dışarıda kalmışlık duygusu, başka kızların onu sevmediği düşüncesi, bir şekilde ailesini kaybedeceğine ilişkin korkusu açığa çıktı.

Bu kısa müdahale, Lisa’nın psişesi üzerindeki anoreksik baskıyı elden bırakmasına olanak tanıdı.Yaz boyunca 4,5 kilo aldı, adet kanamalarına kavuştu, tedaviyi bıraktı ve bulimiya son yılını farklı kılmak için işe koyuldu. Ancak, sonbahar döneminin başlamasından 2 ay sonra, 52 kiloyu korumasına rağmen, Lisa bedeniyle ilgili olarak yeni bir panik yaşadı. Bu kez, sorunu dile getirmek yerine artan gerilimi dindirmek için aşırı yeme ve kusmaya yöneldi. Hayatı üzerinde ümitsizce kontrol kazanmaya çalışan birçok başka kadın gibi bir semptomdan diğerine geçerken, “Tekrar anoreksik olacak irade gücüne sahip değildim” diye sızlandı. Gündelik aşırı yeme ve çıkarma nöbetlerini aile üyeleri ve arkadaşlarından gizli tuttu. Lisa’nın yemek konusundaki ilgisi diğer sosyal etkinlikler ve okul çalışmalarının da önünde birinci sırada önem kazandı. Lisa asla kendini bırakmadı, okulda iyi notlar almayı sürdürdü ve performansı gittikçe artan problemlerine dikkat çekmeden kaçınmaya yetiyordu.Erkek arkadaşlarının sahneye girişleri de aynı yemek gibi kaotik bir şekildeydi.Erkek arkadaşlarının fiziksel temasa geçmek için tekrarlayan girişimlerinden uzak duruyor, bütün bu ‘cinsellik işini’ iğrenç buluyordu.

Lisa son senesinde fakülteye başvurdu ve ilkbaharda yerel bir üniversite tarafından kabul edildi. Bir yurtta kalıyordu ve bulimiya, genç erkeklerle ilişkileri ve üniversite terapistleri ile ilişkileri arasında gidip geliyordu. Her etkileşime “işleri daha iyi yapmak için” başlıyor her birini hayal kırıklığıyla bitiriyordu.Üçüncü senesi sırasında, sonraki birkaç yıl boyunca hayatına girip çıkacak olan bir erkek arkadaşıyla birlikte oldu.Üniversite yıllarında başka iki erkek arkadaşıyla da cinsel ilişkisi olmuştu. Ancak cinsellik çoğunlukla ‘yapmak zorunda olduğu’ ve onun için tatmin vermeyen bir şey olmaya devam etti.

Kız arkadaşlarla ilişkileri de çoğunlukla kısa süreliydi. Fakülte yıllarından beri iki arkadaşlığını sürdürmesine rağmen, Lisa çoğunlukla diğer kızların onu sevmediğini düşünüyordu. Lisa’nın en yakın arkadaşı annesi, günün veya gecenin her anında ulaşabilirdi.Bu telefon görüşmeleri çok sıktı, eğer ikisinden biri zor durumdaysa belki de günde iki ya da üç kez.    

Lisa fen-edebiyat alanında ortalama bir derece ile mezun oldu.Fakülte yaşamını mesleki bir yön konusunda kararsız olarak bitirdi.Kalbi birçok kereler kırılmıştı ve fakülte dışında yeni bir ortama giremeyecek kadar yorgundu.54,5 ile 59 kilo arasında kalmaya devam etti ama gidip gelen tıkınma ve kusma epidozlarıyla mücadele etmekte ve bunları kontrol edilemez, izole edici ve ümitsizlik verici olarak değerlendirmekteydi. Fakülteden mezun olduktan 1ay sonra, dürtüsel ama hevesli bir otonomi girişimiyle Lisa, evinin ve okulunun bulunduğu şehri terk ederek, okuldaki sınıf arkadaşıyla birlikte başka bir şehre taşındı.İkisi ortak bir daire kiraladılar ve Lisa bir reklam şirketinde asistan olarak iş buldu. İş düşük ücretliydi fakat Lisa kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar dairenin ödemelerinin kendisine düşen kısmını ödeyecek diğer harcamaları ise babası karşılayacaktı. Lisa yeni hayatına iyimserlik ve ümitle sarıldı. Sağlıklı yemeye, bulimiyayı terketmeye, “bu kez tamamen değişmeye” yemin ederek yeni dairesindeki buzdolabını salatalar ve sebzelerle doldurdu.Yeminini 3 ay süreyle tuttu. Bir çaresizlik anında, bütün gece aralıksız yemek yiyip kustuğu bir gecenin sabahında Lisa annesini aradı ve ergenlikteki yeme problemlerinin hiçbir zaman tedaviyle geçmemiş olduğunu, yıllardır bulimik olduğunu açıkladı. Ertesi günün sabahına kadar annesi bu konuda kızına yardımcı olabilecek uzmanlara ulaştı ve 3,5 yıl süren tedaviye başlamış oldu.

Yeme bozuklukları ile tedavisi hakkında daha ayrıntılı bilgi için Bulimia nervoza tedavisi ve Anoreksiya nervoza tedavisi konulu yazılarımızı da okuyabilir, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Yayın tarihi: 14/04/2015

© İzinsiz alıntı yapılamaz. web sitelerine kısmi alıntılar için izin verilen kaynak gösterme şekli:
www.onlineterapiler.com sitesinden alınmıştır (link çalışır şekilde eklenmelidir).
Bu makale Esenyurt Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek lisans programı ders notlarından alıntılar içermektedir.

|© 2015 www.onlineterapiler.com online terapi sitesi Tüm hakkı saklıdır